‘Yedinci Mühür,’ ‘Yaban Çilekleri’ ve ‘Persona’ filmleriyle sinema dünyasına alışılmadık sahneler katan yönetmen Ingmar Bergman hayatını kaybetti. İsveç doğumlu 89 yaşındaki Bergman modern sinemanın en usta yönetmenlerinden biriydi.
İsveç’e özgü bir ışık vardır. Soğuk, puslu güneşin altında uzanan kül rengi topraklardan yansıyan donuk bir ışıktır bu. Isısını kaybetmiş bir ceset gibi insanın içini ürpertir, ama çıplaklığı ve keskinliğinde teşhirci bir ton vardır; insanı yaklaşmaya, daha yakından bakmaya, var oluşunu paylaşmaya zorlar. Günle gece arasındaki zamanın aylar sürdüğü İskandinavya’da kendine özgü soluk, kış güneşiyle doğan Ingmar Bergman’ın sinemaya vurduğu aynı donuk ışık artık yerini sonsuz bir geceye bıraktı. Filmlerinde ışıkla karanlık, siyahla beyaz arasında ölümcül bir şiir dokuyan usta yönetmen 89 yılın ardından hayata ve sinemaya gözlerini kapadı.
Ingmar Bergman 1918 yılında soğuk bir yaz günü dünyaya gelmişti. Dini imgelerin ve tartışmaların öne çıktığı bir evde büyümüş, terbiye edilmek için karanlık odalara kapatılmış ve hayatı boyunca Tanrı’yı sorgulamıştı. Film, onun için bir rüya olmanın yanı sıra hislerin yolundan giden ve ruhun karanlık odalarına inen bir araçtı.
Bergman’ın sinemasının seyirciyi rahatsız edici, mahrem hislerle yakınlaştıran bir hastalık tutkusu vardır. Sekiz yaşında inancını kaybeden Bergman’ın dünyasında Tanrı’nın var olup olmadığı sorusu en büyük gizemlerden biridir ve hemen hemen her filminde hastalık temasını kullanarak bu soruya cevap aramıştır. Soğuk, araştırıcı ışığı, incecik sipsivri bir neşter gibi insanın ham bedenini keser ve ruhunun katmanlarından kolayca içeri dalar. Rahatsız edici hislerin kötü bir yarayı andırdığı, sessizce çığlık atan yüzler Bergmanesk dünyanın ikonlarıdır. ‘Yaban Çilekleri’nde yaşlı adamın adeta içine nüfuz edilmesine izin verircesine hareket eden yüz ifadeleri Bergman’ın daha sonra çektiği, ‘The Virgin Spring,’ ‘Through a Glass Darkly’ ve ‘Persona’ gibi filmlerinde acımazsızca, yakın plan yüz çekimleri yapmasına neden olmuştur. Bu uzun ve neredeyse utanç verici yakın çekimlerde insan yüzünün bir anda nasıl da anlamsızlaşabildiğine ve kişisel bir boşluğa dönüşümüne tanık oluruz.
Yaban Çileği Bahçesi
Ellinin üzerinde film yazıp yöneten, birçok ödül alan ve Woody Allen, Steven Spielberg ve Andrei Tarkovsky gibi yönetmenlerin esin kaynağı olan Ingmar Bergman son filmi olduğunu söylediği Fanny ve Alexander’ın ardından Farao adasındaki evine çekilmiş, televizyon ve tiyatro çalışmalarına devam etmişti. O İsveçlilerin gizli anıları ve saklı hazineleri için kullandıkları bir deyimde olduğu gibi, sinema dünyasının “bir orman yürüyüşünde aniden karşınıza çıkıveren yaban çileği bahçesi”ydi.
İsveç’e özgü bir ışık vardır. Soğuk, puslu güneşin altında uzanan kül rengi topraklardan yansıyan donuk bir ışıktır bu. Isısını kaybetmiş bir ceset gibi insanın içini ürpertir, ama çıplaklığı ve keskinliğinde teşhirci bir ton vardır; insanı yaklaşmaya, daha yakından bakmaya, var oluşunu paylaşmaya zorlar. Günle gece arasındaki zamanın aylar sürdüğü İskandinavya’da kendine özgü soluk, kış güneşiyle doğan Ingmar Bergman’ın sinemaya vurduğu aynı donuk ışık artık yerini sonsuz bir geceye bıraktı. Filmlerinde ışıkla karanlık, siyahla beyaz arasında ölümcül bir şiir dokuyan usta yönetmen 89 yılın ardından hayata ve sinemaya gözlerini kapadı.
Ingmar Bergman 1918 yılında soğuk bir yaz günü dünyaya gelmişti. Dini imgelerin ve tartışmaların öne çıktığı bir evde büyümüş, terbiye edilmek için karanlık odalara kapatılmış ve hayatı boyunca Tanrı’yı sorgulamıştı. Film, onun için bir rüya olmanın yanı sıra hislerin yolundan giden ve ruhun karanlık odalarına inen bir araçtı.
Bergman’ın sinemasının seyirciyi rahatsız edici, mahrem hislerle yakınlaştıran bir hastalık tutkusu vardır. Sekiz yaşında inancını kaybeden Bergman’ın dünyasında Tanrı’nın var olup olmadığı sorusu en büyük gizemlerden biridir ve hemen hemen her filminde hastalık temasını kullanarak bu soruya cevap aramıştır. Soğuk, araştırıcı ışığı, incecik sipsivri bir neşter gibi insanın ham bedenini keser ve ruhunun katmanlarından kolayca içeri dalar. Rahatsız edici hislerin kötü bir yarayı andırdığı, sessizce çığlık atan yüzler Bergmanesk dünyanın ikonlarıdır. ‘Yaban Çilekleri’nde yaşlı adamın adeta içine nüfuz edilmesine izin verircesine hareket eden yüz ifadeleri Bergman’ın daha sonra çektiği, ‘The Virgin Spring,’ ‘Through a Glass Darkly’ ve ‘Persona’ gibi filmlerinde acımazsızca, yakın plan yüz çekimleri yapmasına neden olmuştur. Bu uzun ve neredeyse utanç verici yakın çekimlerde insan yüzünün bir anda nasıl da anlamsızlaşabildiğine ve kişisel bir boşluğa dönüşümüne tanık oluruz.
Yaban Çileği Bahçesi
Ellinin üzerinde film yazıp yöneten, birçok ödül alan ve Woody Allen, Steven Spielberg ve Andrei Tarkovsky gibi yönetmenlerin esin kaynağı olan Ingmar Bergman son filmi olduğunu söylediği Fanny ve Alexander’ın ardından Farao adasındaki evine çekilmiş, televizyon ve tiyatro çalışmalarına devam etmişti. O İsveçlilerin gizli anıları ve saklı hazineleri için kullandıkları bir deyimde olduğu gibi, sinema dünyasının “bir orman yürüyüşünde aniden karşınıza çıkıveren yaban çileği bahçesi”ydi.