25 Mart 2008 Salı

Kıyamet Öyküleri: Düşlerin sonundan haberler



Donnie Darko’nun yönetmeni Richard Kelly’nin son filmi bizleri kıyamet-sonrası bir dünyada geçen sinema-sonrası bir deneyime davet ediyor.

Farklı dilleri tek perdede birleştiren sinema salonları günümüzün Babil Kuleleri, filmler ise gerçeğin yüzüne geçirilmiş pırıltılı ya da grotesk maskelerdir. Böyle düşünceler doğrultusunda ilerleyen ‘Kıyamet Öyküleri’ her şeyden önce bu tür bir yapıt olmamasıyla öne çıkan bir film. Maskelerin paramparça olduğu, ipliklerin sarktığı, simlerin döküldüğü görüntüler eşliğinde açıla saçıla ilerleyen beyazperdeye dair bir kıyamet filmi. Hem dünyanın sonunu anlatıyor, hem de bildiğimiz sinemanın sonunu.
Richard Kelly’nin filmlerinde rüyaların, ölümün moleküllerini etrafa saldığını hissederiz. Donnie Darko’nun sonunda gökten yeryüzüne sarkan kıyamet bulutu, ‘Kıyamet Öyküleri’nde Teksas semalarında yükselen bir atom bombası olarak zuhur ediyor. Bombanın ardından III. Dünya Savaşı çıkıyor, dünyanın dönme hızı yavaşlıyor ve herkesin güvenlik kameralarıyla teker teker izlendiği bir polis devleti kuruluyor. Dünyanın sonu bildiğimiz ve bilmediğimiz şekillerde gelmiş olmasına rağmen filmde asıl şaşırtıcı olan insanların hala partiler veriyor, içkiler içip sahildeki restoranlarda buluşuyor olmaları. Los Angeles semalarında zenginler bir mega-zeplinde eğlenirken, aşağıdaki sokaklarda “Neo-Marksist” gerillalarla polisler silahlı çatışmaya giriyorlar. Kelly’nin filmine bir karnaval havası hakim. Ama uyarıları dikkate aldıysanız, bu karnavalda maskelerin çoktan kopartılıp atılmış ve ayaklar altında çiğnenmeye başlanmış olduğunu fark edebilirsiniz. Ancak maskenin altındaki gerçek kimlik daha da büyük bir sorun teşkil ediyor. Örneğin Dwayne –The Rock- Johnson’ın canlandırdığı Boxer Santaros adındaki karakteri ele alalım. Ünlü bir popüler yıldız olan Santaros, atom bombası atıldığında çölde kaybolmuş ve hafızasını kaybetmiş. Şimdi herkes onu tanısa da, o hatırlamadığı kurgusal bir hayatı sürmek zorunda. Üstüne üstlük aklı, kendisinin yazmış olduğu bir kıyamet senaryosundaki karakterin rolüne kayıp duruyor. Onun bu sanal kimliği ‘Kıyamet Öyküleri’ndeki gerçeklik simülasyonu örneklerinden sadece bir tanesi.

Nabzınız atıyor mu?

Edebi göndermeler, sanki araya reklam alacakmış gibi aniden kesilen sahneler ve bir mültimedya bombardımanı altında ilerleyen ‘Kıyamet Öyküleri’ni yadırgayabilir ve ondan sinema tadı almadığınızı söyleyebilirsiniz. Şunu bilin ki kesinlikle yalnız değilsiniz; Cannes’daki ilk gösteriminde yuhalanan bir film var karşınızda. Justin Timberlake’den Sarah – Buffy – Gellar’a bütün oyuncuları popüler kültürün en tanınmış sanatçıları arasından kepçeyle alınmış gibi duruyor ve uzunca bir halüsinasyon deneyimi yaşatıyor. Gene de ‘Kıyamet Öyküleri’ dijital ve video merkezli bir dönemde bizi yepyeni bir medya organıyla tanıştırıyor ve sinemanın bütün mantığını yıktığı için aslında köküne kadar sinemaya ait bir film olarak ağızda geleceğe dair egzotik bir tat bırakıyor.

Hiç yorum yok: